28 Ocak 2011 Cuma

Tebrikler Sabahattin Oglago


Bugün Universiteler arası kış oyunlarının ilk gününü rus kanalında izlerken gözlerime inanamadım. Bizim bir sporcumuz 2,5 - 5 ve 7,5 km. de genelde önde giden kişi olduğunu görünce önce herhalde daha fazla kişi yarışmadı ondan bu sırada diye düşündüm. Ama yarışı daha bir dikkatle takip edince böyle olmadığını sporcumuzun gerçekten çok iyi bir performans sergilediğini rus spikerinde anlatımından anladık.

Yarışmayı 5.olarak tamamladı Sabahattin. 5. olması elbette bizim gibi kış sporlarına önem vermeyen ve bunu bir zengin sporu olarak gören bir ülke için çok bile fazla. Neden bunu söylüyorum, çünkü spor basınımızda yarış biteli 7 saat kadar olmuş olmasına rağmen detaylı bir haberi sadece NTVSpor.net adresinde bulabildim. Merak edenler habere buradan ulaşabilirler.

Maalesef Sabahattin bronz madalyayıda 28.8 salise saniye değil salise farkla kaçırdı.

İsmi başlıktada yazdığı gibi Sabahattin. Sebahattin'in nerede doğduğunu internette yaptığım kısa araştırmada bulamadım. Ama kendisi 1984 doğumlu yani şu anda 26 yaşında. Spor için orta bir yaş umarım kendisini bundan sonra daha fazla duyarız.

Futbolun tek spor olduğu bir ülkede kış sporunda bize böyle bir sonuç yaşattığın için sana çok teşekkür ederim Sabahattin. Umarım bundan sonra daha büyük başarılarla ismini duyarız. Duyarız derken eğer haberleri arayıpta bulabilirsek duyarız.

Murray 3-1 Ferrer Avustralya Açık Yarı Finali


Dün izlediğimiz maçtan sonra rakibi belirleyecek maçta gelip çattı.

Murray'in hafif sakatlığı ile çıktığı maç karşılıklı atılan servislerde alınan oyunlarla başladı ve skor 3-3 e kadar geldi. Maçın ilk servis kırışı Ferrer'den geldi. Ama Murray nin buna olan cevabı hiç gecikmeksizin oldu ve durumda eşitlik bozulmadı 4-4. Ferrer servis attığı oyunu aldı ve dinlenme arasına skoru 4-5 yaptı. Dinlenme sonrasında Murray'nin servisinide kırarak ile seti 4-6 kazandı.

2.sete hızlı başlayan taraf Murray oldu ve setin hemen baçında Ferrerin servisini kırdı. Karşılık gene gecikmedi ve Ferrer servis kırarak durumu 1-1 e getirdi. Set 5-5 e gelene kadar her iki sporcuda attıkları servisleri kazandılar. Fakat Murray özellikle zorlandığı oyunlarda sürekli sekerek yerine dönüyordu ve onun için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. 5-5 ten sonra Murray Ferrer in servisini kırdı. Ve klasikleşen bir şekilde Ferrerde Murray ninkini kırdı ve set tie break e gitti.

Tie-Break fırtına gibi esen Murray 6-0 lık skorla oyuna damgasını vurdu. Tie break ide 7-2 kazanıp setlerde durumu 1-1 e getirdi.

2.set tamamen Murray nin hakimiyetinde geçti ve setin başında verdiği oyundan sonra başka hiçbir oyun vermeyerek ezici bir skor ile 3.seti 6-1 kazandı. Ama sakatlığı bayağı ciddi bir şekilde kendini hissettirmeye başlamıştı.

Maçın 4. seti Ferrer için son şans olduğundan çok çekişmeli geçeceği belliydi. sete her ne kadar Murray iyi başlasada Ferrer gerekli cevabı vererek skoru 2-2 de eşitledi. Ve set tie-break e gidene kadarda hiçbir servis kırma olmadı 6-6.

Tie-Break te gene Murray şov vardı ve skoru 5-1 e kadar taşıdı. Bundan sonra karşılıklı alınan sayılarla oyunu 7-2 kazanan İskoç raket maçıda 3-1 kazanarak 2 yıl üstüste Avustralya açıkta finale çıkma başarısını gösterdi.

Ama benim kafama takılan konu maç içerisinde bu kadar seken ve sakatlığını dışarıya belli eden biri nasıl olurda bu kadar üst düzey bir maçta bu kadar iyi oynayıp adını finale yazdırabilir. Ki karşısındakide bir önceki turda turnuvanın favorisi Nadal'ı eliyebilmiş biri iken. Bu sakatlığı ile Final öncesi bende soru işaretleri doğmasına sebep oldu.

Umarım pazar günkü finalde çok çekişmeli ve doyurucu bir maç bizleri bekler.

Djokovic 3-0 Federer Avustralya Açık Yarı Final Maçı




En sonda söyleyeceğimizi başta söylemek lazım. Artık yavaş yavaş bir devir kapanıp bir devir açılıyor. Bizim çocukluğumuzda bize tenisi sevdiren Becker, Navratilova, Graf ı hiç gitmeyecekler hiç yenilmeyecekler sanardık. Ama herkesin devri gelip geçiyor. Bu isimelere yavaş yavaş Federer ve Nadal da ekleniyor.

Maça gelecek olursak. İlk set tam bir taktik savaşı şeklinde geçti. Servisi atan sporcu maçın başı olmasınında verdiği enerji ile öyle bir asıldıki servislere neredeyse oyunların yarıdan fazlası 40-0 sonuçlarla bitti. İlk sette Tiebreak e gelmeden önce maçın bana göre favorisi Federer gibi görünüyordu. Çünkü o her zamanki gibi servislerini mermi gibi kullanıyordu. İlk sette ace istatistiğide 3-0 görünüyordu. İlk setin Tiebreak ine 2 tenisçide servis kırdırmadan 6-6 ile geldiler.

Tie break e hızlı başlayan taraf Djokovic oldu. Skoru 6-2 e kadar taşıdı. Ama burdaki en büyük etken aldığı 2 veya 3. sayıda filenin beyaz kuşağına Federer tarafından gönderilen top sekip büyük bir şans eseri tekrar İsviçreli tenisçinin sahasına düştü. Yayıncı kuruluş rejisi bu sayıdan sonraki şükretme hareketinide sayıdan sonra ve maç sonunda defalarca ekrana getirdi. Bence o pozisyon Tiebreak in kırılma anıydı. 6-1 den sonra Federer durumu 6-3 e getirsede Djokovic seti bırakmadı ve 7-3 ile 1.seti kazandı.

2 Setede Federer ve Djokovic attıkları ilk servisleri 1.sette olduğu kazandılar. Ben acaba 2.settemi aynı gidecek gibi diye düşünürken Djokovic servis kırdı. Maçın ilk servis kırılması olduğundan tribünler bir anda heyecanlandılar. Ama bunun hemen arkasından Federer de Djokovic in servisini kırdı ve durumu 2-2 ye getirdi. Bu servis kırışından sonra İsviöreli tenisçi adeta üzerindeki ölü toprağını attı ve üst üste 3 oyunu daha alarak durumu 5-2 ye getirdi. Ve ben birkez daha yanlış düşünceye kapılarak bu set artık burdan dönmez dedim. Ama Djokovic bana bunun böyle olmadığını gösterdi. Üst ğste 5 oyunu birden alarak seti 7-5 kazanmayı başardı ve bence maçıda ikinci sette aldığı 5 oyunla ben buradan finale çıkarak ayrılacağım mesajını Federer'e verdi.

3. set ilk 2 sette olduğu gibi karşılıklı alınan oyunlarla başladı ve 1-1 e geldi. 1-1 den sonra Djokovic servis kırarak durumu 3-1 e getirdi. Sonrasında karşılıklı alınan oyunlarlada durum 4-2 oldu. Bundan sonra eski kurt Federer son barutunu ateşledi ve Djokovic in bir servisini kırarak durumu 4-4 eşitlemeyi başardı. Başardı başarmasına ama arkasından hemen Djokovic e servisini kırdırınca seyirciler yavaş yavaş toplanmaya başladılar. Djokovic kendi attığı servis oyununuda kazanarak durumu 6-4 setleride 3-0 yaparak Finale adını yazdıran ilk tenisçi oldu.

Djokovic'in finalde çıkacak rakiplerine göre 1 gün fazladan dinlenme şansı olacak. Bu onun için büyük avantaj. Tabi Federer gibi bir ustayı turnuva dışında bırakmakta ayrı bir prestij kaynağı. Final için ön değerlendirme yazımızda çıkacak rakibe göre
şampiyomluk tahmininde bulunabiliriz. Ama diğer Yarı final öncesinde diğer iki tenisçiye nazaran Djokovic biraz ağır basıyor gibi.

Dünya'da bulunduğum konum itibari ile Avustralya Açık izlemek benim için bulunmaz bir keyif. Akşam eve gelip yemekte ve sonrasında tüm akşam maçlara bakmak bize 15 gündür çok keyifli vakitler geçirtti. Umarım kalan 3 gündede keyfimiz devam eder.

23 Ocak 2011 Pazar

Fenerbahçe 3-2 Çankaya Bld. Anka



Bu galibiyete bakıldığında insan sevinsemi üzülsemi bilemiyor. Geçen senenin geleni gideni tokatlayan Fenerbahçe si bu yıl oynadığı maçları ya kaybediyor yada zorla kazanıyor.

Ligin zayıf sayılabilecek ekiplerinden Çankaya Bld. ne karşı maça çok iyi başladık. ilk sette voleybolcularımız fırtına gibi eserek rakibi adeta sürkülase etti. Ama 2.set sanki sonraki 2 setin habercisi gibiydi. Zorlama bir oyunla durumu 2-0 a getirdik. Hepimiz rahat bir nefes aldık derken kabus gibi 3 ve 4. setleri yaşadık. Bir takım maç içerisinde bu kadar inişli çıkışlı performansları nasıl çizer anlamıyorum.

Sen ilk seti 25-15 kazan 3 ve 4 sette 15 ve 17 sayı al. Ondan sonrada yine 5.sette rakibi parkeden silip 15-9 kazanarak maçı 3-2 kazan. Ama maalesef 1 puanı rakibe adeta hediye et. Bunu bana hiçbir teknik taktik açıklayamaz. Bu bizim sporcularımızın maalesef ama lakayıtlığından kaynaklanıyor. Bu takım sezon başından beri sanki futbol takımımızın izinden gidiyor gibi. Oysaki bizlere yaşattıkları 2 şampiyonlukla bizleri ne kadar sevindirdikleri dün gibi aklımda.

Ligte ilk 3 için şansımız artık yok denecek kadar az. En yakın rakibimizle puan farkımız 5 oldu. Bundan sonraki hedef bence 4.lükten aşağı düşmemek olmalı ve takımımız eski günlerine geri dönmeli ve bizi tribünlerde çoşturmalıdır.

Şunuda söylemeden geçemeyeceğim. Her galibiyet değerlidir elbette. Özellikle bu hafta 5 takımımızında galip gelmesi beni çok mutlu etmiştir.

Dicle Üniversitesi 0-3 Fenerbahçe Acıbadem




Dicle Üniversitesi ile maç yapınca 2 yıl önce boşu boşuna giden galibiyetimize yanmadan edemiyorum ve nerelerden nerelere geldik diyorum.

Meleklerimiz Diyarbakır deplasmanında geçen hafta gelen mağlubiyetten sonra işi sıkı tutarak Dicle Üniversitesini 0-3 yenip hanelerine 3 puan daha yazdırdılar. Avrupa defterini Final-Four a kadar rafa kaldıran Sarı melekler bu süreç içerisinde hem dinlenip hemde sadece lige konsantre olarak maçlarını daha kolay kazanacaklarını düşünüyorum. Umarım meleklerimizin arasına Kaptanımızda bir an önce döner ve Fina-Four için dahada güçleniriz.

Setler: 18-25, 19-25, 23-25

Fenerbahçe Ülker 83-70 Banvitspor



Erkek basket takımımız ligteki liderliğimizi devam ettirmemiz için çıktığı önemli maçta bandırma temsilcisi karşısında net ve farklı bir galibiyet aldı.

Bu ligteki liderlik için en büyük aday olduğunu gçsterdi. Özellikle gs ninde Erdemir e deplasmanda kaybettiği bir haftada üst sıralardaki bir rakibi devirerek çok büyük bir avantaj sağladı. Ayrıca olası play-off eşleşmesindede 1-0 ile başlamayıda garantilemiş olduk. Çünkü bu ligte neler olacağı belli olmaz. O yüzden play-off ta avantajlı başlamak her zaman iyidir.

Önümüzde perşembe günü oynayacağımız Valencia maçı var. Futbol takımımızın sonucu hiç önemli olmayan kupa maçı ile aynı saatlere denke gelmesi bence fark etmeyecek ve taraftarlarımız Top16 Sinan Erdem spor salonunu hınca hınç dolruracaklardır. Ve inşallah oradan zafer şarkıları ile ayrılacağız.

Not: Bu arada banvit formalarından bahsetmeden geçemeyeceğim. Önü fena olmayan formaların arkası hapishane giysisi gibi olmuş. Arkadan bakıldığında hepsi daltonlara benziyorlar. :)

Tarsus Belediye 67-88 Fenerbahçe


Bayan basketbol takımımız Avrupadaki Ekaterinburg zaferinden sonra deplasmanda çıktığı Tarsus maçındanda farklı bir skorla ayrılıp ligteki liderliğini devam ettirdi. Diana nın kaybından sonra ayakta durmayı başaran takımımız Penny nin kaybıyla üzülsede yerlerine yapılan 2 transfer ile yoluna emin adımlarla gitmeye devam etti.

All-Star arasını iyi değerlendiren takımımızın bundan sonra önündeki lig maçlarında ciddiyetini kaybetmezse çok zorlanacağını tahmin etmiyorum. Bundan sonraki en büyük hedef mpgs ile oynanacak avrupa kupası ilk maçı. İlk maçı caferağada almamız halinde benim turu geçeceğine dair en küçük bir kaygım olmaz.

Teşekkürler bu takımı yaratan ve bu şekilde mükemmel oynatan teknik ekibimize ve oyuncularımıza.

22 Ocak 2011 Cumartesi

M.P. Antalyaspor 0-1 Fenerbahçe



Uzun zaman oldu futbol takımımız hakkında yazmayalı. Çünkü ne zaman aklıma gelse kelimeler boğazımda düğümleniyor. Yazamıyorum yazacaklarımı.

Dün akşam 2.yarının ilk maçı için Antalyaspor deplasmanındaydık. Çok iyi bir oyun oynanmasada Gökhan Gönül ün 41 dk. da şık ve akıl dolu vuruşuyla top ağlara gittiğinde hemen hemen her Fenerbahçeli rahat bir nefes almıştır herhalde. Ama bu nefeslerini maalesef maç sonuna kadar gene tutmaları gerekti. Maç sonuna kadar kalemizde çok tehlikeler yaşasakta 2. yarıya 3 puan ile başlamak güzeldi. Özellikle 2 saat önce Trabzonun evinde 2 puan kaybetmesi bizim için çok büyük bir avantajdı.

Şimdi artık tüm hazırlıklar önümüzdeki hafta oynanacak Trabzon maçı için olacak. Oradan alınacak galibiyet ile bende varım diye biliriz. Aksi bir sonuçta ise önümüzdeki senenin hazırlıklarına başlamak için önümüzde 15 maçlık bir periyod olur.

Bu hafta bir avantajımızda bizim hafta içinde önemsiz bir kupa maçı oynayıp Trabzonun ise bizimle oynayacakları maç ayarında Beşiktaş ile bir maç oynayacak olmaları. O maçta çıkacak kartlar ve sonuç bizim maçta Trabzonun durumunu ciddi derecede etkileyebilir.

Umarım bu hafta bizim için çok iyi geçer ve Trabzon maçından mutlu bir sonuçla ayrılırız.

20 Ocak 2011 Perşembe

Olympiacos 70-84 Fenerbahçe Ülker

Bu sene bize yaşattıklarından sonra Erkek Basket takımımızla ne kadar övünsek azdır. Dün gece deplasmanda ki bu deplasman öyle böyle bir deplasman değil her bakımdan zorlu bir maça çıktı Fenerbahçe'miz. Türk Yunan maçımı dersin, Fenerbahçemizin sezon başında AEK ile oynanan maçta yaşanan sorunlarmı dersin, Olympiacos un 20 maçtır içeride mağlup olmamasımı dersin yani dersinde dersin bu maçın zorluk derecesi için.

Ayrıca Mirsad'ın ve vidmar'ın da sakatlıklarından dolayı takıma hala dönememiş olmasıda bizim için küçümsenemeyecek sorunlardı. Bunlara bide Kaya'nın 3.çeyreğin başında 5 faulle oyun dışı kalmasıda eklendi. Ama bizim takımımız tüm olumsuzluklara rağmen maçı 2. ve 4. çeyrekteki muhteşem oyunu ile koparıp aldılar. Helede son çeyrekteki 12-29 luk muhteşem ötesi bir gösteri gibiydi.

Bugün birkez daha anladıkki Ömer Onan gerçekten bu takım için değişilmez bir oyuncu. Sanki daha dün basketbola başlamış gibi hırslı ve arzulu. Takımını hep öne taşımak isteyen ve gerektiğinde ateşi yakabilen bir kaptan.

Tüm takıma, Teknik heyete ve idarecilere bu galibiyet için ne kadar teşekkür etsek azdır. Şimdi bu galibiyetten sonra çok daha dikkatli davranıp Önümüzdeki Banvit ve Valencia maçlarını kazanmalıyız ve 2 kulvardaki liderliğimizi devam ettirip sezon sonu için avantajımızı devam ettirmeliyiz.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Fenerbahçe Acıbadem 1-3 Eczacıbaşı Vitra



Maalesef Sarı Meleklerimiz dün oynadıkları maçta Eczacı'ya 3-1 mağlup oldular. Bunun yükselişten sonra gelen kısa süreli küçük bir düşüş olacağını umuyoruz.



Maçın mağlubiyet dışında en üzücü olayı Kaptanımız Canımız Çiğdemin sakatlanmış olması. Umarız ciddi bir şeyi yoktur ve en kısa sürede takıma geri döner. Tekrardan Geçmiş olsun Büyük Kaptan.

Şimdi bu mağlubiyet için çok şey söylenebilir. Özellikle klasikleşen eskileri hatırlatmak ve eski oyuncuları geri istemek. Ama unutmayalımki Gamova tamamen kendi isteği ile daha az paraya memleketi Rusya'ya dönmüştür. Yani onu tutabilmek için yapılabilecek çok fazla şey yoktu. Hoca konusuna gelecek olursak ben Ze Roberto nun en az Brandt hocamız kadar iyi bir kaliteye sahip olduğunu düşünüyorum. Tek problem sezon başında Dünya kupası olduğundan takıma çok geç katıldı.

Bu mağlubiyeti yolda oluşan bir kaza olarak düşünüyorum ve bundan sonra formumuzun giderek yükseleceğini ve Sarı Meleklerin zaferlerine kaldığı yerden devam edeceğine inanıyorum ki daha hafta ortasında bu takım deplasmanda bergoma yı 3-0 mağlup ederek liderliğini pekiştirdi.

Biz Türkler Futbolu Severiz! (Hadi Canım Sende)




Bir sporsever olarak genelde sadece futbolla ilgili değil her branşla ilgili haberleri ve istatistikleri takip etmeyi severim.

Bugün Sevgili Tribün dergi adminlarinin twitter da yolladığı bir tweet in üzerine azcık araştırma yaptım. Tweet te 'Stadionwelt isimli internet sitesi Avrupa’da ki kulüplerin statlara giden seyirci ortalamalarını açıkladı. İlk 30’da hiçbir Türk kulübü yok.' yazıyordu. Bende siteye girdim ve almancam olmamasından dolayı sayfayı bulmakta bayağı zorlandım. Ama azimle çalışan duvarı delermiş misali Translaterlarında yardımıyla aradığım sayfalara ulaştım.

Gerçektende ilk 30 da hiçbir türk takımı yok. Yazıyı ilk okuduğumda tabiki ortalamalar çok yüksektir ondan girememişizdir gibi bir izlenim uyanmıştı kafamda. Ama listenin 30.sırasındaki Hertha Berlin'in seyirci ortalaması 38.825 ti. Yani bizim çok övündüğümüz Şükrü Saraçoğlu stadımızın toplam kapasitesinin daha altındaydı. Helede listede Frankfurt, Köln, Mönchengladbach, Napoli, Hannover 96, 1. FC Nürnberg gibi takımları görünce dahada çok kederleniyor insan. Yanlış anlaşılmasın bu takımları küçük gçrdüğüm için söylemiyorum bunları sadece çok övündüğümüz Fenerbahçemizin bile stadına ortalama 38.000 kişi ortalama seyirci gelmiyor. Neden Çünkü beylerimize ve Bayanlarımıza ille her maç galibiyet lazım her sene kupa lazım. Ama 38.000 ortalamaya oynayan hertha geçen yıl küme düştü. Sakın kimse demesinki bu sene iyiler ondan stadları doluyor. Küme düştükleri geçen yıl mayıs ayı ortalaması 46.681 (Kaynak gene aynı site)

Yani bizde söylenen hep bir laf vardır ya türk insanı futbolu çok seviyor bunların hepsi safsata.

Bizim maalesef spor kültürümüz yok. Aslına bakarsanız bizim hiç bir kültürümüz yok. Biz halk olarak sadece Tv başına oturalım uzaktan kumanda ile kanallar arasında zap yapalım. Benim birçok arkadaşım yurtdışında tatil iş veya yaşamak amaçlı bulundu veya bulunuyor. Onlara bir spor sevdalısı olarak maça gittinmi diye sorduğumda verilen cevap maalesef hep aynı. Sporu sevmeyenlere elbette diyecek bişeyim yok. Ama hem spordan hoşlanıp hemde maça gitmeyen arkadaşım azımsanamayacak kadar çok.

Bu sıralar Efes Pilsen basketbol takımının kapanma söylentileri var. İşte idealist insanlar orda burda yazıyorlar yok kapatılırmıymışta Efes Türkiye'de Basketbolun lokomotifiymişte bilmemne. Efesli yetkililer keşke bize seyirci adetlerini çıkarsalarda gösterseler. Fener, Galatasaray ve Beşiktaş maçları dışında seyirci ortalamarı ne. Yada şöyle diyelim, 5000 i geçerse adımı değiştiririm. Eurolig ile ilgili istatistikleri Blogcu arkadaşımın buradaki yazısından okuyabilirsiniz. Efesin eurolig ortalaması bu yıl 9790.

Ben her gittiğim şehirde ülkede o şehirdeki maçlara gitmeye çalışıp oraları görmek isterim. Almata'da yaşarken eşimle birlikte Kairat FC nin 2.lig maçlarına giderdik.

Bunları sadece futbol için söylemiyorum her branştaki maçları kastediyorum ama zaten bizim futbolumuz neki basketbolumuz, voleybolumuz, hentbolumuz, tenisimiz ne olsun. Tenis dedim banada bakarmısınız ne idealist bi insan oldum birden.

Bu arada belki bazıalrınız 1.yi merak etmiştir. Birinci yukarıda resmi bulunan Barcelona taraftarı. Ortalamarı 86.000. Tam listeyi görmek isteyenler listeye buradan ulaşabilirler. Almanya'ya ait Top100 listeside burada.

Fenerbahçe Ülker 83-68 Türk Telekom




Uzun süredir ara verdiğimiz Fenerbahçe yazılarımıza Erkek Baskeybol takımımızla tekrardan dönmek istiyorum.

Dün akşam oynanan maçta 2-3 sene önce güçlü kadrosuyla ligte zirveye oynayan ve Play-off finalinde rakibimiz olan Türk Telekomu için temkinli yaklaşıyordum. Ki maçın ilk 2 periyoduda bu çekinceme destek verecek şekildeydi. Tabi bu arada takımımızın bu 2 çeyrekte ipi una serme tarzındaki oyununuda unutmamak gerekir.

Maçın balında Kaya'nın aldığı darbe ile oyuna devam edememesi bizi ilk yarıda sıkıntıya sokan en büyük etkendi. Çünkü sakatlığı nedeniyle Mirsadta kadroda yoktu.

Ama son iki çeyrekte takımımızın oyunu ve Oğuzun 26 sayısı takımımızın maçı kazanmasına yetti.

Takımımızın son haftalardaki galatasaray mağlubiyetleri hariç hiçbir olumsuz durumu yok diyebiliriz. Umarım bu hızlaAvrupada Final four olan istikametimizden şaşmadan hedefimize ulaşırız.

14 Ocak 2011 Cuma

WTA Medibank International Sydney 2011 Final Maçı



Bugünlerde hiç Fenerbahçe yazmak gelmiyor içimden. İçimdeki sevgi bitti sanmayın aksine buralardan duyulan özlemle dahada körükleniyor ama söylenecekler dilin ucuna gelecekken gönül onları yutturuyor. O nedenle yazmıyorum.

Bende bugün seyrettiğim ve Avustralya Açık öncesi WTA 2011 in ilk ayağı olan Medibank International Sydney 2011 Final maçı hakkında bir yazı yazayım dedim.

Eve gelip yemek yedikten sonra tv başına kuruldum ve birde baktımki eurosport ta Medibank International Sydney in final maçı var. Zaten Pazartesiyi sabırsızlıkla bekliyorumki Avustralya açık yayınları başlasında Tenis e doyayım diye.

Final Maçı 3 numaralı seri başı Belçikalı Kim Clijsters ile 8 numaralı seri başı Çinli Li Na arasındaydı. Maç avrupadada seyredilebilmesi için Avustralya'da akşam oynanıyordu. Tenis kortunun doluluk oranıda fena değildi.

Maça Clijsters fişek gibi başladı. 2 kez servis kırarak ilk sette 5-0 gibi açık bi farkla öne geçti. Maç başlayalı 25 dakika olmuştu. Ben kendi kendime Grand Slam öncesi ciddi bir rakiple Clijsters için herhalde antrenman maçı olacak diye düşündüm ve hatta ilk set 28 dakikada filan diye düşünüyordum. Ama 5-0 dan sonra Çinli Na durumun hiçte öyle olmadığını gösterdi bize. Sette durumu 5-5 e getirdi. Ama set 5-5 e gelirken özellikle 9. oyunda Clijsters ın yaptığı 8 tane üst üste servis hatası bizi maç sonunda nelerin beklediğinin habercisiydi. 5-5 ten sonra Belçikalı tenisçi biraz olsun toparlandı ve servis kullandığı oyunu alarak durumu 6-5 e getirdi ama Na seti tie break e götürmeyi başardı. Tie break e iyi başlayan taraf Clijsters oldu ama oyununun sonunu getiremedi ve ilk seti tie break (7-3) ile 7-6 ı kaybetti.

İlk setten aldığı rüzgar ile çinli tenisçi ikinci setede çok iyi başladı 3-0. Clijsters Tie Break dahil oynanan son 10 oyunun sadece 1 ini alabildi. Ama bu dakikadan sonra 3 numaralı seri başı Clijsters biraz kıpırdandı ilki kendi servisinden olmak üzere üst üste 2 oyun kazandı ve durumu 3-2 ye getirdi. Acaba uyuyan dev uyandımı derken kendi attığı servis oyununda Çinli tenisçinin servisinin kırmasını engelleyemedi. Özellikle servisini kırdırdığı oyunda Clijsters ın artık çok sinirlendiği belli idi. Hatta yayıncı kuruluşun rejisi sinirlendiği anları arka arkaya gösterdiğinde maçın sonuda ufaktan belli olmuştu artık. Kendi attığı servisi kazanıp durumu 5-3 yapsada Çinli tenisçinin servislerini karşılamakta zorlandı ve Li Na bu setide 6-3 kazanıp Avustralya açık öncesi bende varım dedi. Geçen yıl Avustralya açıkta zaten Yarı final oynamıştı.

Ben Çinli Li Na maçın hemen hemen her bölümünde çok beğendim. Gerçekten maçtan kopmayan ve hiç moralini bozmayan bir yapıya sahipti. 5-0 geriye düşerkende çok kötü oynamadı ama ondan sonra mükemmel oynadı desek yalan olmaz. Kendisi dünya sıralamasının 11. sırasında bulunuyor. Bu oyunuyla dahada üst sıraları hedeflediği kesin.



Kim Clijsters a gelince bence grand slam öncesi hiç iyi sinyaller vermedi. Eğer Grand Slam de üst turlar ve finalleri düşünüyorsa Melbourne giderken bu maçı çok iyi düşünmeli. Ve ilk turda Rus raket Dinara Safina ile oynayacağı maça kadar tüm sinirlerinden kurtulması gerekiyor.

Bir paragrafta Eurosport için açalım. Maalesef ödül törenini göstermeden yayını kestikleri için kendilerine teşekkürü bir borç bilirim.